Şiir Anneye – Nilüfer Belediyesi

Leben

                                                                                                                                 Antalya,10.08.2021

Merhaba şiir anne,

Kahvemi almak için mutfağın yolunu tuttum. O şifalı dizeleri okurken suyun kaynamasını bekliyordum. Sevdim seni uyandım bir sabah gibi değil, öyle değil. Usul usul ve derinden Senin ifade ettiğin gibi özsuyun dal uçlarına yürümesi gibi Dizelere takılmıştım.Su kaynadı,kahve kokusu mutfağı sararken ben de seni düşündüm. İlk tanışma anımız geldi aklıma. Değişen ruhum ve bedenimle kendimi aramaya çıkmışken arayışın ve o arayıştaki heyecanın satırlarında gördüm ilk seni, ortaokul yıllarımdı. İyi bir rasathanesi vardı okulumuzun, biraz naftalin kokuyordu. Cilt cilt, sıra sıra teleskoplar gibiydi kitaplar. Sınıfta sıralı olan nöbet işini ben üstlenmiştim. Kütüphane nöbetçisi olmak o yaşlarda benim için en iyi teleskopla diğer gezegenlere bakmak gibiydi. En iyi teleskoplardır kitaplar, her yere götürürler seni,her şeyden uzağa. Kendine yeni bir dünya kurmana imkân sağlar onlar.  Rüzgar Saati nin ilk kitabın olduğunu bilmeden okudum, daha sonra diğerleri geldi ardı sıra. 13 yaşında sırt çantası ile yola çıkan bir kız çocuğuydum kafama çakılan bazı çivileri sökme telaşım başlamıştı. Sorularla kavramaya çalışıyordum evreni, genç kızlığa geçmenin sıkıntıları vardı günbegün hissettiğim. Ne yazık ki; kuşatılmış olduğumuz evrene birçoklarının teleskopla bakmayı hiç sevmediğini ilk o zaman anlamıştım. Yolculuğumda, yolarkadaşı olacakları bana tavsiye eden kimsem de yoktu üstelik. Çocukluktan genç kızlığa, hiç soluklanmadan evliliğe adım atan ve beni 18 yaşında kucağına alan annemin vakti yoktu ki şiir okumaya. Kazan kepçe doyurması gereken bir ev halkı vardı 2 yaşlısı 3 çocuğu ile. O’na seni okumak isterdim ama vakti yoktu hiç durup ince şeyleri düşünmeye. İnce ruhuna kalın perdeler örten annenin 6 kızından biriydi ve o çocuk yaşta anne olmuştu. Ben de penceresiz odama pencere olan satırları yazanları meraka dalmış bir genç kızdım. Usul usul ama tutku ile yazanları seyre dalmıştım. Deli Kızın Türküsü nü okuduğumda lise yıllarına ulaşmış ilk kalp kırıklığımı da yaşamıştım artık. Kadın yaş aldıkça duvarlar örmeyi başaran bir canlı ülkemizde. Katbekat giyiniyoruz yıllar içinde. Korunma, saklanma biçimi bu bizim için belki de. Yaşla, zamanla, şiirle, romanla dem aldıkça da soğan gibi atıyoruz kabuklarımızı,soyunmaya çalışıyoruz sonra cücüğümüze kadar. İçimizdekileri söylemenin, içimizden geldiği gibi davranmanın ayıp olmadığını söylüyoruz kendimize. ‘Rağmen yaşamak’ Tüm önyargılara, sabit fikirlere rağmen yaşama sanatı kadın olmak bu coğrafyada. Sabah kahvelerinde bir dünya yol yapabilmek mümkün olabiliyor şiir anne. Günün en sakin saatleri hele ki ev halkı derin uykuda ise. Önce insan olmayı başarabilen bir kadın olarak annelik, avukatlık, öğretmenlik, eşlik her işin hakkını vermeyi göze batmadan başarabilen bir kadına neler diyorum ben sersem olmalıyım! Lise durağına gelmek istiyorum. Lise yıllarımda güzel arkadaşlarım oldu. Okul çetelerinin elebaşları vardır hani fiyakası 1500’dür asi tavırları cezbedicidir, racon keserler, bir grubun gözdesidir onlar. Ama özünde sevgi yoksunu annelerin oğullarıdır, gönülden bağlı değil bağımlıdır onlar ve çaresizliklerini maçolukla gizlerler. Deli gibi kıskandığı sevgilisi olan arkadaşımı korkutmak için mezarlığa götüren bir erkeğin bunu gururla anlattığını ve o arkadaşımın sessizce onu dinlediğini görünce hem çok güldüm hem çok üzüldüm o yıllarda. Eril dünyanın kabalığına toslamış gibiydim. Birmücadele içinde yaşayacağım günlerin fragmanı gibiydi o arkadaşımın çaresizliği ve sevgilisinin

Leben

 

 

sevgisizliğinde gördüklerim. Her yaşı doğal akışın gerektirdiği gibi yaşamayı düstur edinmiştim kendime. Ama ortası olmayan gençlerdendim ben. Ya zirvede ya da yerin dibinde. Arafta sallanıyordum. Dereceye girmeye çalışan arkadaşlar gri ve eğlenceden uzak, diğerleri ise kelimeden uzak ve boyundan büyük tuzakların meftunuydu. Ben ise yol alıyordum, elimdehep bir kitap vardı. Soy ismi Bilge olan bir edebiyat öğretmenimdi bu kez şiirleri paylaştığımız. “Kadınlarsa kapatıp kendilerini rahimlerine sırlarıyla oynuyorlardizesini uzun uzun konuştuğumuz. Bizim kuşağın sanal kahramanı Süper Marioya benzeyen cüssesi minik ama zihni Bağdat Kütüphanesi gibi bir adamdı, sözcüklerden kurduğu dünyasını öğrencilerine açacak kadar cömert. Yıllar, yollar sonra düş ve düşünce demini daha çok alınca yaşadıklarını anlamlandırman da başka bir boyuta taşınıyor. Sonraları “Süper Mario” öğretmenimi anımsadığımda başka başka öğretmen, öğrenci hikayeleri dinlediğimde cömertlik meselesinin üzerinde çok düşündüm. Ruhu cömert insanların bir insanın hayatını bambaşka bir noktaya taşıyabilme gücü olduğunu yaşayarak öğrendim. O öğretmenim “Şiiri bırakma, yazı yazmayı bırakma demişti. O görmüştü eğer bırakırsam ne denli karanlığa düşeceğimi. Zaman, nasıl da ele avuca gelmez nasıl da tanımsız değil mi? Evrende minik bir mavi leke dünya dediğimiz. Hepimiz içimizdeki dünya kadar kavrıyoruz işte yaşamı,yaşananları, zamanı. Iskalamak mümkün yaşamı, zamanı kavrayamamak. İki ezan arası bir yerdeyiz. Sabahları 2 büyük kupa kahve içiyorum ben şiir anne. 2.büyük kupamı alırken yine seninle göz göze geliyoruz o duru tebessümünle bir fotoğrafın var buzdolabının üstünde.Hikayemize dönelim o halde. Yaşamın ve sorumluluğun hakkını verenlerle bambaşka şekillerde bambaşka ortamlarda karşılaştım sonra. Yazı çiziyi meslek edinmiş bir kadın oldum. Kırıla kırıla sertleşmeyi başaran cinsten biraz da. Cam serttir hani yere düşünce tuzla buz olur ya. Biraz cam oldum, candan gidenleri cama ekledim. Hem kırıldım hem de kırılarak kırmayı öğrendim. Kadınlara kıyafet satıp yazı yazıyordum bir gazetede. İki iş yapıyordum.Hayatımın en güzel dönemlerinden biriydi hem yer silip hem paça ölçüsü almayı başardığım o güzel yıllar. Bir yerde hancı olmak hem zor hem de güzel şiir anne. Bence bekleyen ve duran kişinin bir başka gözü açılıyor artık. Kırıldıkça büyüyor o gözün. Ekmek parasını bedeni ile kazanan kadınlar tanıdım. Önce 2 bluz aldılar dükkândan, sonra çaya geldiler düzenli olarak. Gözlerinde taşıdıkları dünyayı; samimi insanlara anlatmaya hazır yürüyen roman gibiydiler hepsi. Gözlerine dikkatli bakınca şu cümleyi okuyordum sanki. “Benim bir nokta kırılmışlığım. Gözlerimin ardında büyür durur…” Her ince belli bardakta gözlerim büyüyordu. Adana’da ailesi tarafından reddedilen transseksüel arkadaşım iki kardeşinin okuması için para gönderiyordu ailesine. Ama babası konu komşudan gizliyordu onun kimliğini. Takma kirpikleri düşmesin diye gözyaşlarını hep tutuyor, şen kahkahası ile dükkânıinim inim inletiyordu. Hayatın kendisi, insanın sorumluluk olduğunu keşfettiğin zamanlar bütünüdür. Ve anlardır zamanı oluşturan. O anları dinlemek bir demlik çayı paylaşmaktır ve bazen hayatınıza kısa süreli giren insanlar ya da ayak üstü bir sohbettir yaşam direncini artıran öyle değil mi? Bir süre sonra kadın giyim mağazamızı yürüyen eserler olan kütüphane gibi görmeye başladım zaten. Hepsi koca koca ciltleri olan içinde bin türlü

Leben

 

 

hikâyeyi barındıran romanlardı. Dünden bugüne geliyorum sonra. Televizyonu açmak şu günlerde pek mümkün olmuyor hele ki ara ara açanlar için başka türlü bir eziyet. Ülkenin dört yanı is kokuyor şiir anne. Kıyısında soluklandığımız sahil kasabaları, yeşiline aşık olduğumuz ağaçlar günlerdir yanıyor. Sen, gezegene uzaktan bakmaya gittin ya hani bir şiir dizesisinkalbimizden geçen her an, zaman daha da acımasız, güneş daha da yakıcı, beton ise daha çok öldürücü gittiğinden bu yana. Hani söylediğin gibi insanlar evlerini barklarını bıraktılar göçmek zorunda kaldılar kentlere; ağaçlar, ormanlar, hayvanlar öksüz kaldı ya hani. Azar azar kuruduk ya azar azar sırtımızı döndük ya doğaya afetler daha da çoğaldı. Sen de doğaya tutkundun biliyorum. Dağ eteklerine kaçıyorum ben de senin gibi... Bazen kendime şiirler okuyorum bir ağacın gölgesinde soluklanırken. “Evleri yüksek kurdular. Önlerine uzun balkon. Sular aşağıda kaldı. Aşağıda kaldı ağaçlar. Evleri yüksek kurdular. On bin basamak merdiven. Bakışlar uzakta kaldı .Uzakta kaldı dostluklar” Hani bir söyleşinde şiiri anlatmıştın  ara ara onu okuyorum. Yanımda merhem bir dizenle. “Şiir kendine özgü diliyle bir iletişim aracıdır. İnsanın derdinden insanın derdine. İletişimin bozulduğu, hatta ortadan kalktığı, yalnız iletilerin olduğu, beyaz camlarla ve öteki araçlarla tek yanlı serbest piyasa normlarına göre işleyen bu iletilerin, susturulmuş, yıldırılmış beyinlere emredildiği bu ortamda şiir bir umuttur. Basmakalıp, yıpranık orta malı bakışlardan kurtarabilir insanı, can gözünün açılmasını sağlar.Can gözünü açmak için her gün belirli dozlarla şiir almak gerekiyor  şifalanmak , direnmek, umut etmek için. Kuzunun, kuşun, ağacın çiçeğin ve insanın bir bütün olarak doğanın her parçasından sorumlu olduğumuzu bilerek şiir okuyorum anne. Ve yazıyorum, kelimelere sarılıyorum dizelerinden aldığım güçle. Yılmadan,yorulmadan,pes etmeden son nefese kadar dirayeti sürdürmeye çabalamak amacım. Kahve kupasının dibini gördüm artık. Güne hazırım, mücadeleye devam etmek gerekiyor. Ev halkı da uyandı kahvaltı sofrasını da kurmak gerek. Leke’de dediğin gibi “Çağın en karmaşık yerinde durduk biri bizi yazsın” Yazmak gerek iz bırakmak gerek kendimizce öyle değil mi şiir anne. O eşsiz dizeleri yazan ellerinden öpüyor, kalbimdeki tüm inceliklerimle sarılıyorum sana.

 

 

Son Yazılarım

Kartalkaya

Kartalkaya

Olguları karartan algı operasyonları Kara karışan is kokusu ile Kartalkaya “Bizim Büyük Çaresizliğimiz”  Barış Bıçakçı’nın eserinden uyarlanan ve erken yaşta kaybettiğimiz önemli sinemacılardan Seyfi Teoman’ın yönetmen koltuğunda olduğu filme atıfla içim yanarak bir...

Şiir Anneye 2 – Nilüfer Belediyesi

Şiir Anneye 2 – Nilüfer Belediyesi

-Leben-                                                                                                                                    Antalya,10.08.2021 Merhaba şiir anne, Yazarak olmaya ve oldurmaya çalışmak bir tercih meselesi. Bu tercihte bulunanlar bazı...

Manavgat ve İs Kokusuna Karışan Acı

Manavgat ve İs Kokusuna Karışan Acı

  Yüzyılın tehlikesi küresel ısınma her gün başka şekillerde başka afetlerle yüzünü göstermekte. Aşı ve mülteci karşıtları arasında sıkışıp kaldığımız +40 derece sıcakta yaşam mücadelesi sürerken, ülkenin dört bir yanından yükselen alevlerle sarsıldık. 17 ilde 58...

Elif Mir – Hayat Dergisi

Elif Mir – Hayat Dergisi

  Basın danışmanı gazeteci meslektaşımız Elif Mirmahmutoğlu’un sizlere tanıtmak istiyoruz. Güler yüzlü ve çalışkanlığı ile meslektaşları arasında da sevilen ve takdir edilen Elif Mirmahmutoğlu’nun bilinmeyen yönlerini ve mesleğe dair her şeyi sizler için...

Yaşayan antik kent Kaleiçi, hikayelerini anlatıyor

Yaşayan antik kent Kaleiçi, hikayelerini anlatıyor

Antalya’da Muratpaşa Belediyesi, Kaleiçi’nde gündelik yaşamın tarihini sandıklardan çıkardı,özel bir belgesel çalışmayla bugüne taşıdı. HafızaMekanları ve Kültürel Miras-Antalya Kaleiçi Evleri projesiyle yaşayan antik kentte evlerin tarihinin anlatıldığı çalışma, 7....

Yavşaklık Virüsü

Yavşaklık Virüsü

  Çok efendi, harika bir çocuk tanıyordum. Uzun süre görmeyince ortak bir tanıdığıma sordum. “Hiç sorma” dedi tanıdık; “seninki çok değişti, yavşaklarla takıla takıla, yavşağın teki oldu.” Yavşak bit yavrusu demek. Argodaki kullanımını nasıl tarif edebilirim:...

Islak Çorap Kokan Bir Odadayız

Islak Çorap Kokan Bir Odadayız

Hikâyeye uzaktan bakmak istediği dönemleri olur insanın. Günlük telaşın altında ezildiği veyahut stresin yarattığı tozları halının altına süpürdüğü günleri, yılları olur bazen insanın. Ama toz bulutu gün gelir artık halının altına sığmaz olur. Islak çorap kokan bir...

Yaşa Yaşa Gör Temaşa

Yaşa Yaşa Gör Temaşa

Türkiye basın tarihinde son 20 yıl ve makbul olan gazeteci tipi Kuzey Avrupa’da yaşamadığımız için adrenalin bizim için çay gibi bir şey. Günde 12 doza yakın adrenalin almazsak ruhumuz azapta. Çanlar çalmaya devam ediyor virüs Türkiye tipi yayılmacı haliyle AVM’lerde...

Turnusol Kağıdı

Turnusol Kağıdı

Turnusol kağıdı AİHM ve Barolar Bazen bazı olaylar turnusol kağıdı işlevi görür. Günlük hayatımızda da sıkça yaşarız da sonradan fark ederiz aslında olup biteni... Canımlı gülümlü ileri derece samimi bir akraba ya da arkadaştan bir gün borç istemeye gör ya da hak...

Teşekkürler Sayın Başkan

Teşekkürler Sayın Başkan

“Başka bir anlayış mümkün” Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, "şeffaf yönetim" anlayışı ve toplumun "yoksul ve en korunmasız" kesimlerini destekleyen çalışmaları ile Dünya Belediye Başkanı Başkent Ödülü'ne layık görüldü. Bu ödül tüm Ankaralıları...

Sosyal Medya