BARAN ZEYDANLIOĞLU – DİRENÇ RÖPORTAJLARI 3

‘BİR ŞEHRİN MİMARİSİ YOK OLUNCA KİMLİĞİ DE YOK OLUYOR’

‘İnsanın tarihinden yoksun bırakılması katlanılamaz bir durum insan nereden geldiğini bilmez ise nereye gideceğini nasıl bilebilir ki?’  Tren isimli kitabında böyle diyor Engin Geçtan.Yol yapmasını bilene fikirleriyle cümleleriyle  fener tutan güzel adam. Biz de Stockholm’de yaşayan  tarih meftunu bir isimle buluştuk . Toprağına ve o toprağın hikâyesine merakını hiç yitirmeyen doğduğu coğrafyaya başka gözlerle bakanların yorumlarını bize ulaştıran araştırmacı yazar Baran Zeydanlıoğlu,  İngiltere’de Turizm İşletmeciliği okuyor o da her turizmci gibi seyyah bir ruha sahip aynı zamanda. Dara Yayınları’ndan çıkan ‘Seyyahların Gözünden Bitlis Ahalisi’ ve 1865 ve İngilizce yazılan ‘Bir Kürt Prensi Mehemed’i  Türkçe’ye çeviren Zeydanlıoğlu ile yazma direncini, Kürt tarihini ve az gelişmiş arşiv bilincini konuştuk. Aramızda kilometreler olsa da kültür miraslarının topraklarımızdaki hüzünlü hikayesini konuşurken aynı hisleri taşıyorduk.‘Trajik olan insanların yakın tarihe hakim olmayışları derken aynı burukluktu hissettiğimiz, ‘Geçmiş ve bugün arasında büyüklerimiz ile çocuklarımız arasında köprü kurmalıyız’ diyordu Zeydanlıoğlu. Evet hepimiz o köprü için çabalıyorduk.

-Arşivcilik bizde çok gelişmemiş bir alan araştırma yapmak öz değerlerinle ilgili yolculuğa çıkmak ve bu yolculuğu kaleme almak. Tatvan’da çocukken mi İsveç’e gelince mi başladı? Bize yazma serüveninizden bahseder misini biraz?

Yaşamımı 1988 yılına kadar Tatvan’da sürdürdüm . Oraya gelen ziyaretçilerin sırtlarında çantaları ile gezen modern seyyahların turistlerin meraklı soruları tarihe alakamı artırdı. Bizim evimizde Bitlis özelinde ve tabi bütünsel olarak ta tarihi sohbetler savaşlar barışlar herşey konuşulurdu. Babamın sayesinde bu merakım derinleşti. Orada da 80’li yıllarda arşiv bilincinin olmaması merakımı artırdı 1988 yılında İsveç’ e geldim. Buradaki arşivlere ve diyaloglara dile hakim olunca daha çok arşive erişim sağladım.1995-1998 İngiltere’ deki turizm eğitim sürecinde de oradaki kütüphaneler çok faydalı oldu. Osmanlılar, Türkler, Kürtler Farslar derken ilk kitabıma kapak olan bir gravür dikkatimi çekti. Bitlis Beyi Abdullah’ı resmeden yağlıboya gravürünü merakla bir kenara ayırdım, daha sonra incelemek üzere . Somut olarak yazmaya başlamamın tarihi ise 2005’ lerdir.  Avrupalı seyyah aynı zamanda asker J.Shell’in bir anlatımına denk gelince ve başından sonuna kadar yazdıklarını okuyunca çok büyük bir hazineye ulaştığımın farkına vardım ve o şekilde başladı diyebiliriz. Notlar almaya ve çeviriye başladım. Önce sadece Bitlis’i çevirmiştim ve bu çeviriler büyük bir yankı uyandırdı. Bitlis’dekiler de çok büyük bir şaşkınlıkla karşıladı. ‘Bu insanlar var mıydı?’ Bunlar gerçek miydi şeklinde birçok sorular gelmeye başladı. O sorular daha da derin arşivlere ulaşmama neden oldu itici güç oldu ve arşiv oluşturmaya başladım.

  • Ruhat Alakon bir röportajında ‘1980-2000 arasında İsveç’te yapılan çalışmalar Kürt yazılı tarihinin oluşmasında önemli bir altlık oluşturuyor’ der.Yok olmaya yüz tutmuş bir tarihin yazıya dökülmesiyle ilgili çaba sarf ettiler Türkiye den yoğun eleştiriler alsalar da . Orada olmanız, külliyata ulaşabilmeniz ve çaba sarf eden diğer aydınların varlığı size büyük katkı sağlamıştır diye düşünüyorum. Siz ne dersiniz bu konuda?

Kıymetli araştırmacı yazar Ruhat Alakon’un çalışmalarının benim çalışmalarımda büyük bir etkisi vardır. Örnek teşkil eder her ne kadar onun çalışmaları Kürtlerin siyasi mücadelesine Türkiye’ nin siyasi geçmişine ilişkin olsa da Onun çalışmaları ilham kaynağı oldu tabi ki.  .Benim yelpazem daha geniş.  Misyonerler, diplomatlar, tüccarlar, seyyahlar birkaç tane doğulu olsa da genel Batı kökenli bu insanların anlatılarıdır. 190’a yakın seyyah gezgin tüccar diplomatın anlatılarını inceledim, derledim 25 i ilk kitabımda yer aldı. Aslında 1970’ ler de başlar İsveç’ teki diaspora denen siyasi nedenlerden dolayı burada olanların çalışması özellikle 80 askeri darbesinden sonra Türkiye’ den kaçan kaçmak zorunda kalan küçük bir kesimin siyasi odakları çalışmalar yürütmüşlerdir. Kürtçe gramer dil kitaplarının hazırlanması gibi konular tabi İsveç bu konuda bir katalizör görevi görmüştür Akademik ve edebi çalışmalar da var ama tarihsel anlamda çalışan çok az araştırmacı vardı, var halende bence çok çok az. Türkiye ‘den Avrupa’ ya gelmiş yüz binlerce insanımız var tarih konusunda çalışanları ise yeni yeni görüyoruz.

Yazılarınızda da sıkça değindiğiniz arşiv ilgisizliliği bilinç erozyonu yazılı tarihle ilgili Kürtlerin bugüne kadar yeterinde hemhal olmadıkları, yazıya dökülenleri okuma noktasında da eksiklikleri olduğuna dair. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Benim arşivlere olan merakım özellikle yabancıların gözüyle Osmanlı coğrafyası Kürtlerin coğrafyası Ermenilerin veya Farsların coğrafyasını gezen batılıların gözlemleri nelerdi bunu hep merak ettim ediyordum.Evet yazılı külliyatla ilgili araştırma okuma konusunda eksiklerimiz olduğu kesin.

Bitlis balı ile sözünü kesmek bir parantez açmak isterim turizm okumak ve dünyanın farklı coğrafyalarında bulunmak bu sektörde mesai göstermek eklemek de gerekir ki turizm bir çok disipline hakimiyeti de içinde barındıran bir alan. Turizmci gözünüzün de tarihe bakışınızı geliştirdiğini söyleyebiliriz o halde.

Kesinlikle. Zaten şahsen tarih araştırmalarında attığım her adımı bir turizmci gözüyle paralel bir şekilde attım ve atmaktayım. Özellikle kültür miraslarını koruma ve onlara özenle yaklaşmaya dikkat ediyorum. Tunus ,Mısır dünyanın bir çok yerinde bulundum işim nedeniyle ..Sanat eserleri ortaya çıkarılan eserlerin oradaki ahalinin kimliğini inancını gelenek ve görenekleri nasıl yansıttığına dair detaylara dikkat etmek mezar taşlarından tutun, köprülerin mimarisine kadar tüm detayları incelemeye çalışıyorum. Etnografik detaylar da öne çıkabiliyor turizmde destinasyon hazırlama gibi bölgeyi ve hadiseyi öne çıkanlar ile bilmek ele almak turizmci olmanın araştırmalarımda büyük avantajı var. 1046 da oradan geçmiş Nasur-ı Hüsrev mesala. Ahlat, Tatvan, Rahva düzlüğünden geçince bu adam ne gördü? Ondan yaklaşık 800 sene sonra oradan geçen Britanya’nın Erzurum konsolosu James Brand Bitlis’e gelince Kürt Beyi Şeref Bey’in misafiri oldu.  O şehirden yapılardan insanlardan nasıl bahsediyor? Paralel gözlemlemeye çalışıyorum. Batı gözüyle seyyahlar nasıl görüyorlar doğu gözüyle nasıl görüyorlar. Osmanlı ya bakışları Kürt beylerine bakışları nasıldı? Bir Pietro Della Valle  var İtalyan bir seyyah 1614 de İstanbul’dan geçiyor o İstanbul’ da iken sultanların sarayda misafiri iken Bitlis’ in Kürt beyi geliyor alayı ile birlikte. O anlatıyor kendi ülkesinden bir bey olarak geldiğini bu büyük bir detay. Bir Batılının gözüyle Bitlis’ i temsilen bir bey İstanbul sultanını yanına geliyor ve iki yönetici olarak görüşüyorlar. Bu aynı zamanda o dönemde oranın Bitlis vilayetinin konumunu da yansıtıyor.  O İtalyan seyyah olayı anlatırken İtalya’daki derebeylerini de anlatıyor. Farklı açılardan bakmayı mümkün kılıyor yani turizmci olmak.

Dünyanın birçok coğrafyasında yaşayan Bitlisli, Diyarbakırlı, Mardinli, Maraşlı insan var diyebiliriz. Ve aslında kendi tarihine ve kültürüne yabancılaşan nesiller yetişti yetişmek zorunda kaldı. Sonra kendi içsel ve düşünsel gelişimlerine bağlı olarak dünlerine geçmişlerine bakarak topraklarının hikayelerini öğrenmeye çalıştı, çalışıyor. Siz tüm paylaşımlarınızda Bitlis’ in ne denli hoşgörü  bilgi ve kültür şehri olmasını anlatıyorsunuz. Ve bugün bunun anlaşılamaması üzerinde duruyorsunuz. Bu iz bırakma fener tutma çabası aynı zamanda çocuklarımızın bilinci ile ilgili midir?

Elbette herşeyden önce bir kültür mirasına sahibiz. Bu sadece Bitlis için geçerli değil her bölge ayrı bir zenginlik ve kıymettir. Her ne kadar son 50 senedeki şehirleşme betonlaşmayla beraber gelmiş olsa da yozlaşma olsa da tarihe ve tarihsel verilere sahip çıkmak bu değerleri kaybolmaktan kurtarmak zorundayız. En azından bizler birçok dile sahip olan gezmiş ve görmüşlüğe sahip olan akademik ve sosyal donatıya birikime sahip olan insanlar yol gösterici olmalı böyle olmak zorundayız. Geçmiş ve bugün arasında büyüklerimiz ile çocuklarımız arasında köprü kurmalıyız. Benim yazma çabam bu yöndedir her gece yeni bir arşiv bulmakla meşgulüm. Profesyonel işimin dışında bu uğraşlarım hobidir bağ kurma çabası çocuklarımızın zihinlerine iz bırakma görevimizin gereğidir. Burada çalışmalarıma sonsuz hoşgörü ile destekleyen eşime de teşekkür etmek isterim tabi ki.

‘BİR ŞEHRİN MİMARİSİ YOK OLUNCA KİMLİĞİ DE YOK OLUYOR’

Seyyahların anlatımında çok çarpıcı ifadeler var. Belki de bugüne kadar hiç duyulmamış olanlar. Orada o bölgede yaşayanların bu ifadelere ilişkin tepkileri nasıl oldu? Genç kuşak bölge insanının yazdıklarınıza geri dönüşleri nasıl?

İnsanlar ‘Hadi canım’ dediler ilk çevirilerimde de. Ben daha sonra kaynak ve görsellerle anlatımımı sürdürdüm sonrasında da büyük bir suskunluk yaşanıyordu yaşanıyor. ‘Peki biz bunları neden bilmiyoruz neden bunlardan haberimiz yok. Zaten olayın püf noktası da budur. Trajik olan insanlarımızın yakın tarihlerine hakim olmayışları . 1890 bir toplumun tarihi içinde çok çok yakın bir tarihtir. 2 kış önce bir kayak evine gitmiştik İsveç ‘te. Kaldığımız ev  1400’ lerde inşaa edilmiş ahşap bir evdi.  O evin ana girişinin üzerinde bir tabela vardı .O tabeladaki her bir mısrada o evi kim inşaa etmiş, ondan sonra kim devralmış, kime miras kalmış kim restore ettirmiş hepsinin detaylı nesil nesil arşivi tutulmuş künyesi yapılmış. Düşünebiliyor musunuz? Ben o evi gördüm ve o ev halen turizme açık insanlar orada konaklıyor. Onunla birlikte Bitlis’ deki evleri düşündüm amcalarımızın evi sit alanı olduğu için boşaltıldı 750 senelik bir taş evdi orası düşünün.  O ev İsabella Bird’ in bahsettiği büyüleyici Bitlis in bir parçası idi.  O ev bir şekilde ilgisizlikten bakımsızlıktan bütçesizlikten umursamazlıktan derken öyle kaldı. Böyle birçok örnek var şehrin mimarisi bu şekilde yok oluyor. Bir şehrin mimari yok olunca o şehrin kimliği de yok oluyor. İhlasiye Medresesi’nin Kürt Beyleri olan Şerefhanlar tarafından yapıldığını söylediğimde birçok tepki ile karşılaştım. 1597 de kaleme alınan ‘Şerefname’nin 464. Sayfası yanlış hatırlamıyorsam orada da yazmaktadır. Nasıl olur burası Selçuklulardan kalma idi biz öyle biliyoruz’ dediler Bitlisliler tepki gösterdi Kürtler nasıl yapmış olabilir diye ve bunu diyen insanlar da Kürt Beylerinin torunları. Bu değerli insanlar;  kendi öz aile ve aşiretsel detaylara hakim değiller o şekilde yetişmemişler özellikle 1925 Şark Islahat Planı kararları çerçevesinde uygulanan politikalar sonucunda.  1914 Bitlis İsyanından sonra insanlar oto asimilasyona mecbur bırakıldıklarından dolayı ondan sonraki nesilde resmi söylemdeki bir takım uydurma tarihin etkisinde kalmış ve kendi şehirlerine yabancılaşmıştır. Tanımıyorlar kentlerini tarih bilincinin gelişimi için yerel ve kitlesel olarak geçmişe ait bir takım uydurma yanlış bilgilerin düzeltilmesi gerekmekte.

Bana anlatılan Bitlis ile gördüğüm Bitlis arasında uçurumlar vardı. Hayalimdeki Bitlis ile 90’lardaki  Bitlis arasındaki farkı gördüğüm zaman yaşadığım hayal kırıklığını anlatabilmem zor .Bu göçler gitme bırakma duygusu topraktan kopma duygusu hepimizde bir şekilde izler bıraktı özleme neden oldu .Hem de insanların yaşatmak için  çaba gösterdikleri mekanları görünce hüzünleniyorum.Bizim toprağımızın insanı göçle beraber çok noktalarda kırılmış insanlar .Topraktan uzak yaşayan ve insanı yurt edinenler. Ben böyle düşünüyorum . Gidecek yerleri yok olmuş ve daha çok insana tutunmuş gibiyiz.  O yüzden belki de insanlara daha samimi ve sıcak yaklaşıyoruz. Tarihini yaşatamama toprağında olamama duygusu belki de . Siz ne dersiniz bu konuda ?

Şimdi şöyle bir intern göç var lokal anlamda bir extrem bir göç var benim ait olduğum göç gibi. Özelde Bitlis genelde bütün Kürtlerin yakın tarihini ele alacak olursak tarihi kırılma noktaları olduğunu söylemek mümkün. Bitlis içi ilk kırılma 1847 de Kürt Beyliklerinin mirliklerinin fesh edilmesidir.  Son bey Şerif Bey’in İstanbul’a sürgünü ile başlıyor. Ve oraya ilk kez Arnavut kökenli bir vali atıyor Osmanlı. O Valinin ilk yaptığı şey Şerif Bey’den ve Kürt Beylerinden kalan yapıları yıkmak. Düşünün Bitlis bütün Kürt beyliklerinin başkenti idi 1800’ lerin sonlarına kadar. Osmanlı arşivlerinde de bu böyledir orası bir eyaletti. 19 kaza 4 sancağın bağlı olduğu bir vilayet. Erzurum sınırlarına kadar dayanan geniş bir coğrafya Muş, Siirt, Sason, Genç  ,Adilcevaz’ı içine alan. 1500’lerde Kürt hükümeti Rojkanlar diye geçer hatta orası. Savaşta ekonomide Osmanlı ile birlikte ama onun dışında yarı bağımsız olarak 1847 ye kadar yaşayan idari bir yapı. Orada iki ana ahali Ermeniler ve Kürtlerdir Türkmen ailelerin sayısı çok azdır .Çoğu da atanmış memurların aileleridir. Ahlat,  Adilcevaz farklıdır ama Bitlis de genel dağılım bu şekildedir.1890’ larda Ermeniler ve Kürtler arasında çekişmeler olmuştur Sason tarafı ve sonrasında 1.Dünya Savaşı orada tarihten silinen Hıristiyan nüfusu 1916 Rus İşgaliyle birlikte Bitlis’in ¾ ü şehri terk ediyor Elazığ, Bingöl, Ağrı, Diyarbakır oradaki tüccar aileler işgalden sonra dönmüyor. Diyarbakır’daki Dilan Sineması Bitlisliler tarafından kurulmuştur. Birçok kentte ticari yatırım ve girişimleri olmuştur Bitlisli ailelerin. Kervansarayların ticaretin 1.Dünya Savaşı ile rota değiştirmesi ile göçler başlamıştır. İstanbul’daki hamamların çoğunu Bitlis vilayetinden giden Ermeniler ve Kürtler açmıştır.  1950’li yıllar siyasi olaylar ve 80 darbesiyle zaten altın vuruş yapılmıştır diyebiliriz. Göçen insanlar bir kültürü de kendileri ile götürüyorlar. Şehir kültürü en zengin olan şehirdir tarihte Bitlis. Taş ustaları var oradaki Süryaniler var büyük bir harman söz konusu. Göç tabi ki negatif bir etki bırakmıştır şehrin siluetine tabi ki dejenerasyon söz konusu olmuştur son 50 senede diyebiliriz. Kimlik bilinç bazında da bir dejenerasyon mevcut. Geçmiş ve arşivler hakkaniyetle objektiflikle ele alınmalı böyle yansıtılmadığı sürece insanlar da afallama olması normaldir bazı gerçekleri duydukları zaman. 1925 den sonra yeniden bir tarih yeni bir söylem sayfa açıldığı için her şey bir tarafa bırakılmıştır. Şehrin tek bir dil din halk ve mezhepten oluştuğuna yönelik bir söylem. 1900 ‘lerin başına kadar Bitlis de 6 dil konuşulurdu. Dünyanın en büyük seyyahı 10 ciltten oluşan Evliya Çelebi ve söyledikleri var mesala .3 kıtayı gezmiş Ortadoğu’ yu gezmiş Kafkaslara kadar gitmiş .Her ne kadar abartılı olsa da her bir şehrin zenginliğinden bahsediyor. Bunları okuduktan sonra 1925 den sonra söylenen absürtlükleri dinlediğinde insan utanıyor. 5 nesile mal olan büyük bir kayıp ilkokuldaki müfredatların değiştirilip insanların kendi şehirlerini anlayabilmesi için hakkaniyetli olduğu gibi yazılması lazım. Bitlis’de Süryanilerden bahsedince , ‘Süryani ne’ diyenler oluyor. Düşünün ki bizim dedelerimiz kapı komşuydu Ermenileri ne kadar tanıyoruz? Kıptiler vardı Kıptiler kim? Ahlat tarafında Rum aileler vardı.  Büyük trajedi bunlar…

Ahlat Selçuklu Mezarlığı var gündemde. Dünyanın en büyük mezarlığı deniliyor. O konuda araştırmalarınız,  paylaşımlarınız bulunmakta .Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Dünyanın en büyük mezarlığı diyorlar. Burada iki tane büyük yanlış var Birincisi dünyanın en büyük mezarlığı Irak Basra’dadır. 2.orası Selçuklu Mezarlığı değildir. Selçuklu ibaresi siyasi bir söylem olarak yakın tarihte türetilmiş bir söylemdir. O mezar taşları Ermeni mimarisi ile yapılmış Türki boyların 11. YY de gelmeden önce de var olan mezar taşlarıdır. 2 kesimden oluşur .Hıristiyan tarafı ve kufi harflerle Arap süslemeleri ile yazılmış Müslüman tarafı .Orada Türki boylar gelmeden önce vardı zaten . Araplar da Kürtler de Farslar da defnedilmiş bir şekilde yatarlar 7 tanesi Kürt Beyidir. Bunları söylememek için uydurma söylemler bir tarihi inkar etmek büyük bir zulümdür aynı zamanda insanlara insanların geçmişine dair.

Vikinglerin coğrafyasından bağlandınız sohbetimize .Orta Doğuya İstanbul’a oradan Bitlis ve ahalisine uzandık .Beton zulmünden çocuklarımıza bırakacağımız kültür mirasına nasıl bakıyoruz konusuna kadar geldik. Teşekkür ediyorum.

Ben teşekkür ederim ifade etme ortamı verdiğiniz zaman ayırdığınız için .

Son Yazılarım

Kartalkaya

Kartalkaya

Olguları karartan algı operasyonları Kara karışan is kokusu ile Kartalkaya “Bizim Büyük Çaresizliğimiz”  Barış Bıçakçı’nın eserinden uyarlanan ve erken yaşta kaybettiğimiz önemli sinemacılardan Seyfi Teoman’ın yönetmen koltuğunda olduğu filme atıfla içim yanarak bir...

Şiir Anneye 2 – Nilüfer Belediyesi

Şiir Anneye 2 – Nilüfer Belediyesi

-Leben-                                                                                                                                    Antalya,10.08.2021 Merhaba şiir anne, Yazarak olmaya ve oldurmaya çalışmak bir tercih meselesi. Bu tercihte bulunanlar bazı...

Şiir Anneye – Nilüfer Belediyesi

Şiir Anneye – Nilüfer Belediyesi

-Leben-                                                                                                                                  Antalya,10.08.2021 Merhaba şiir anne, Kahvemi almak için mutfağın yolunu tuttum. O şifalı dizeleri okurken suyun kaynamasını...

Manavgat ve İs Kokusuna Karışan Acı

Manavgat ve İs Kokusuna Karışan Acı

  Yüzyılın tehlikesi küresel ısınma her gün başka şekillerde başka afetlerle yüzünü göstermekte. Aşı ve mülteci karşıtları arasında sıkışıp kaldığımız +40 derece sıcakta yaşam mücadelesi sürerken, ülkenin dört bir yanından yükselen alevlerle sarsıldık. 17 ilde 58...

Elif Mir – Hayat Dergisi

Elif Mir – Hayat Dergisi

  Basın danışmanı gazeteci meslektaşımız Elif Mirmahmutoğlu’un sizlere tanıtmak istiyoruz. Güler yüzlü ve çalışkanlığı ile meslektaşları arasında da sevilen ve takdir edilen Elif Mirmahmutoğlu’nun bilinmeyen yönlerini ve mesleğe dair her şeyi sizler için...

Yaşayan antik kent Kaleiçi, hikayelerini anlatıyor

Yaşayan antik kent Kaleiçi, hikayelerini anlatıyor

Antalya’da Muratpaşa Belediyesi, Kaleiçi’nde gündelik yaşamın tarihini sandıklardan çıkardı,özel bir belgesel çalışmayla bugüne taşıdı. HafızaMekanları ve Kültürel Miras-Antalya Kaleiçi Evleri projesiyle yaşayan antik kentte evlerin tarihinin anlatıldığı çalışma, 7....

Yavşaklık Virüsü

Yavşaklık Virüsü

  Çok efendi, harika bir çocuk tanıyordum. Uzun süre görmeyince ortak bir tanıdığıma sordum. “Hiç sorma” dedi tanıdık; “seninki çok değişti, yavşaklarla takıla takıla, yavşağın teki oldu.” Yavşak bit yavrusu demek. Argodaki kullanımını nasıl tarif edebilirim:...

Islak Çorap Kokan Bir Odadayız

Islak Çorap Kokan Bir Odadayız

Hikâyeye uzaktan bakmak istediği dönemleri olur insanın. Günlük telaşın altında ezildiği veyahut stresin yarattığı tozları halının altına süpürdüğü günleri, yılları olur bazen insanın. Ama toz bulutu gün gelir artık halının altına sığmaz olur. Islak çorap kokan bir...

Yaşa Yaşa Gör Temaşa

Yaşa Yaşa Gör Temaşa

Türkiye basın tarihinde son 20 yıl ve makbul olan gazeteci tipi Kuzey Avrupa’da yaşamadığımız için adrenalin bizim için çay gibi bir şey. Günde 12 doza yakın adrenalin almazsak ruhumuz azapta. Çanlar çalmaya devam ediyor virüs Türkiye tipi yayılmacı haliyle AVM’lerde...

Turnusol Kağıdı

Turnusol Kağıdı

Turnusol kağıdı AİHM ve Barolar Bazen bazı olaylar turnusol kağıdı işlevi görür. Günlük hayatımızda da sıkça yaşarız da sonradan fark ederiz aslında olup biteni... Canımlı gülümlü ileri derece samimi bir akraba ya da arkadaştan bir gün borç istemeye gör ya da hak...

Sosyal Medya